ON MUHARREMİN BİZE MESAJI NEDİR?
Canibim.Com

ON MUHARREMİN BİZE MESAJI NEDİR? - Canibim.Com

                                                                   

EHLİ BEYT, KIYAMETE KADAR DEVAM EDER; HER MÜ’MlNE ONLARA HÜRMET ETMEK VE HAKLARINI KORUMAK GEREKİR

Hz. Resûlullah (s.a.v) Efendimiz buyurmuştur ki:

“Şüphesiz, (âhirete) çağrılıp gitmem yakındır. Size iki büyük ve hukuku ağır emanet bırakıyorum. Birisi, Aziz ve Celil olan Allah’ın kitabı Kur’an. Diğeri de gözümün nuru ehl-i beytimdir. Allah’ın kitabı Kur’an; semadan yeryüzüne uzatılmış (ilâhî ve nuranî) bir iptir. Lâtif ve Habir olan (her şeyi bilen Rabbim) bana bildirdi ki: Kur’an’la ehl-i beytim (âhirette) Havz-ı Kevser’in başında bana gelene kadar birbirinden ayrılmayacak. Öyleyse, sizler (size emanet ettiğim) bu iki şeyde bana nasıl halef olduğunuza (benden sonra onlara nasıl davrandığınıza) iyi bakınız; onların hakkını korumaya dikkat ediniz!”

 
(Ahmed, Müsned, 111,17;V,182;Tabarânî, el-Mu’cemu’1-Kebir, V, 154 (No:4922, 4923). Bkz: Tirmizî, Menâkıb, 32 (No:3788. Aynı konuda biraz farklı bir rivayet))



Hz. Resûlullah’ın (s.a.v) gerçek âşığı Ebû Bekir Sıddîk (r.a) demiştir ki:

“Resûlullah’m Ehl-i Beytini sevip memnun ederek Resûlullah’ın (s.a.v) hatırını gözetin. Vallahi, Resûlullah’ın yakınlarının haklarını korumak, benim için kendi yakınlarımın haklarını korumaktan daha sevimlidir.” (Buhârî, Fedâilü Ashâbi’n-Nebi, 12.)

Hz. Resûlullah (s.a.v) Efendimiz buyurmuştur ki:

“Sizin en hayırlınız, benden sonra Ehl-i beytime karşı en hayırlı davranan kimselerdir”(Hâkim. Müstedrek, III, 311; Ebû Ya’lâ, Müsned, No:5924)

“Allah’a yemin ederim ki, bana ve ehl-i beytime buğzeden ve bizi kızdıran kimse, muhakkak cehenneme girer.” (Hâkim, Müstedrek, III, 150; ibnu Hıbbân, el-Ihsân, XV, 435. (No:6978).)

“Ehl-i Beytim Nuh’un gemisi gibidir; ona binen kurtulur; uzak duran boğulup helâk olur.”(Hâkim, Müstedrek, III, 151; Ahmed, Müsned, III, 157; Tabarânî, el-Kebîr, No:2636-2638.)

“Rabbim bana, Ehl-i Beytim içinde kim Allah’ın birliğini ve benim peygamberliğimi kabul ederse ona azap etmeyeceğini vaadetti.” (Hâkim, Müstedrek, III, 150.)

Şu hâdiseden ibret alalım:

Ashabın hafız ve ileri gelen âlimlerinden Zeyd b. Sâbit’e (r.a) binmesi için bir hayvan getirildi. Abdullah b. Abbas (r.a) hemen üzengisini tutup binmesine yardımcı olmaya çalıştı. Zeyd (r.a), “Ey Resûlullah’ın amcaoğlu, lütfen böyle yapma, üzengiyi bırak!” dedi. İbn Abbas (r.a):

“Biz âlimlerimize ve büyüklerimize karşı böyle davranmakla emrolunduk” dedi. Bunun üzerine Zeyd b. Sabit (r.a), “Elini bana verir misin?” dedi ve İbn Abbas elini uzatınca onu öptü ve, biz de Hz. Peygamber’in ehl-i beytine karşı böyle davranmakla emrolunduk” dedi. (lbnu Abdilberr, Beyâni’1-tlm, I, 127; Kandehlevî, Hayâtu’s-Sahâbe, II, 440. Son kısmı hâriç bkz: ibnu Hacer, el-lsâbe, No:2888; (Beyrut, 1995); Hâkim, Müstedrek, III, 423.)



Müfessir İbn Kesir (rah) demiştir ki: “Ehl-i Beyte karşı hayır tavsiyede bulunan, onlara karşı iyiliği, hürmet ve ikramı emreden kimseyi yadırgamayız. Çünkü onlar tertemiz bir zürriyetten gelmektedirler. Onlar, övünme, nesep ve itibar yönünden yeryüzündeki en şerefli hanenin evlâtlarıdır. Özellikle Hz. Rasûlullah’ın şerefli sünnetine tâbi olan ve ondan hiç ayrılmayan Ehl-i Beyt, bu hürmet ve hizmete en lâyık kimselerdir. Çünkü Efendimiz (s.a.v) sahih bir hadiste:

“Size iki tane hukuku ağır emanet bırakıyorum. Birisi Allah’ın Kitabı, diğeri de Ehl-i Beytimdir. Kur’an ve Ehl-i Beytim, kıyamette havzın başında bana kavuşana kadar birbirinden ayrılmayacaktır”
buyurmuştur. (Ibnu Kesir, Tefsir, VII, 201. (Riyad, 1997))

Müfessirlerin imamı Fahruddin er-Râzî (rah.) demiştir ki:

“Resûlüm onlara de ki: Ben bu davetime karşılık olarak sizden bir karşılık ve ücret beklemiyorum; sadece yakınlarıma sevgi göstermenizi istiyorum”
âyet-i kerimesi (Şûrâ/23) Resûlullah’ın (s.a.v) Eh-i Beytini ve Ashabını sevmenin vacip olduğunu göstermektedir. Allah Resûlü (s.a.v) sahih hadislerinde:

 
“Fatıma benden bir parçadır; onu üzen beni de üzer” (Ibnu Kesir, Tefsir, VII, 201) buyurmuş, Hz. Ali’yi, Hasan ve Hüseyin’i sevdiğini belirtmiştir. Efendimizin sevdiği kimseleri sevmek, bütün ümmete vaciptir. Sonra, her namazın sonunda Hz. Peygamberin Ehl-i Beyti’ne salât ve selâm okunması, bütün ümmete emredilmiştir. Bu büyük bir makamdır; onlardan başka hiç kimseye nasip olmamıştır. Bütün bunlar gösteriyor ki, Hz. Peygamberin Ehl-i Beyti’ni sevmek vaciptir.

Bir hadiste: “Eh-i Beytim Nûh’un gemisine benzemektedir. Ona binen kurtulur; binmeyen suda boğulur”
buyrulmuştur.Şu anda bizler, ilâhî teklif denizinde bulunuyoruz. Bu arada şüphe ve şehvet dalgalan da devamlı bize çarpıp durmaktadır. Denizde giden bir kimsenin iki şeye ihtiyacı vardır. Birisi, kusuru bulunmayan ve içine su geçilmeyecek şekilde sağlam bir gemi.

 

Diğeri de, yön tayin edecek açık parlak yıldızlar. Bir kimse sağlam bir gemiye biner ve parlak yıldızlarla yönünü belirlerse, hedefine selâmet içinde ulaşır. Bunun gibi, biz ehl-i sünnet cemaatı da, Hz
Peygamberin Ehl-i Beytinin muhabbet gemisine bindik ve gözlerimizi hidayet semasının yıldızlan olan Ashâb-ı Kirama diktik; böylece yol alıyoruz. Bu durumda Allah Teâlâ’dan ümidimiz bizleri dünya ve âhirette selâmete ulaştırmasıdır. (Râzî, Tefsir-i Kebir, XXVII, 143.)

İmam Şafiî (rah.) başka bir sözünde Ehl-i Beyt sevgisinin farz olduğunu şöyle dile getirir:

“Ey Resûlulllah’ın Ehl-i Beyti! Sizi sevmek bize farzdır. Allah indirdiği Kur’an’da böyle emretmiştir. Size salât okumadan namaz kılanın namazının kabul olmaması, sizin için en büyük bir övünç kaynağıdır ve bu size kâfidir.” (Muhammed Afif ez-Za’bî, Divânu’ş-Şâfii, 72)

 

“Allah ve melekleri devamlı Peygamber’e salât ediyor; ey müminler siz de ona salât edin ve tam bir teslimiyetle selâm verin.” (Ahzab/56.)Âyeti nazil olunca, Ashab’tan bazıları, Rasûlullah (s.a.v) Efendimize gelerek:

“Yâ Rasûlellah! Size nasıl selâm vereceğimizi biliyoruz, fakat size, Ehl-i Beytinize nasıl salât okuyalım?” diye sordular. Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdu:

Şöyle deyin:

“Allahım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âline (ailesine ve zürriyetine) salât et. Peygamberin İbrahim’e ve âline salât ettiğin gibi. Allahım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âline (ailesine ve zürriyetine) bereket ihsan et, onları mübarek kıl. Peygamberin İbrâhim’e ve âline bereket verdiğin gibi.” (Buhârî, Ehâdisü’l-Enbiyâ, 10; Müslim, Salat, 65-69.)

 

Bu ayet ve hadislerden hareketle İmam Şafiî (rah), namazın son oturuşunda Efendimize salât okumayı namazın farzlarından saymıştır. Getirilecek salâtın en kısasının, tercih edilen görüşe göre “Allahümme salli alâ Muhahemmedin ve âlihi” olduğu belirtilmiştir. (Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, I, 270 (Beyrut, 1997. Tahriçli Baskı); Zuhaylî, el-Fıkhu’l-Islâmî ve Edilletühû, I, 670.)Yukarıda geçen sözle bu kasdedilmiştir.

Meşhur şair Ferazdak, Ehl-i Beyt’ten Zeynelâbidin’i tanıtırken bir beytinde şöyle söyler: “O öyle bir ailedendir ki, onları sevmek din, onlara buğzetmek küfürdür. Onlara yakınlık kurtuluş ve emniyettir.” (Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, III, 139; Ibnu Hacer el-Heytemî, es-Savâiku’l-Muhrika, II, 574)
AHİR ZAMANDA GELECEK VE İSLÂMIN İZZETİNİ ÂLEME GÖSTERECEK OLAN Hz. MEHDÎ DE (a.s) EHL-İ BEYTTEN BİR ZAT OLACAKTIR
Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz buyurmuştur ki:
“Dünyada kıyametin kopmasına bir gün de kalsa, muhakkak Allah o bir günü Uzatacak ve benim Ehl-i Beytimden birisini ortaya çıkaracaktır. Onun ismi benim ismime, babasının ismi de babamın ismine uyar. Daha önce zulüm ve haksızlıkla dolu olan yeryüzünü adaletle doldurur.”
(Ebû Dâvud, Kitâbu’l- Mehdî, 4; Tirmizî, Fitcn, 52.)

“Mehdî benim sulbümden Fâtıma’nın evlâtlarından gelecek birisidir.” (Ebû Dâvud, Kitâbu’l- Mehdî, 6; Ibnu Mâce, Fiten, 34)

“Mehdî benim Ehl-i beytimdendir; o açık alınlı ve kıvrık burunludur. Daha önce zulüm ve haksızlıkla dolu olan yeryüzünü adaletle ve doğrulukla dolduracak ve yedi sene hüküm sürecektir.” (Ebû Dâvud, Kitâbu’l- Mehdî, 6.)

“Âhir zamanda Ehl-i Beytimden çıkacak ve müminleri toplayacak olan kimseye yardım etmek, davetine uymak her mümine vaciptir. ”
(Ebû Dâvud, Kitâbu’l-Mehdî, 12; Ali Nasıf, et-Tâc, V, 344)

“Ehl-i Beytim yeryüzündekiler için bir emniyettir. Onlar gidince, yeryüzündekilerin sonu gelir; kıyamet kopar.” (Taberânî, el-Mu’cemu’s-Sağîr, no: 318, el-Evsat, IV, 204.)

MANEVÎ NESEB VE İMAN BAĞI İLE RASÛLULLAH (s.a.v) EFENDİMİZE BAĞLI OLAN MUTTAKİLER DE EHL-Î BEYTTEN SAYILMIŞTIR. ONLARI SEVMEK TE VACİPTİR
Bu konuda Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz buyurmuştur ki:

“Bütün muttakiler, Muhammed’in âlidir (ehl-i beytidir.)” (Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl, III, 89; (No:5624); Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, X,

 
269.)”Ehl-i Beytimden bazıları kendilerinin bana insanların en evlâsı (en sevgilisi) olduğunu düşünüyorlar. Hâlbuki durum öyle değildir. Şüphesiz benim içinizdeki dostlarım, muttakilerdir. Onlar (nesep ve yer olarak) kim olursa olsun, nerede bulunursa bulunsun, değişmez.” (Taberânî, el-Mu’cemu’s-Sağîr, no: 318, Deylemî, Müsncd, I, 287 (No:904))

Rasûlullah (a.s), Muaz b. Cebel’i Yemen’e gönderirken, onunla birlikte uğurlamaya çıktı. Kendisine tavsiyelerde bulundu. Muaz (r.a) binekte, Rasûlullah (a.s) ise yerde yaya yürüyordu. Uğurlama yerine geldiklerinde Efendimiz(a.s):

“Yâ Muaz! Belki bu seneden sonra benimle burada karşılaşıp görüşemeyeceksin!”
buyurdu. Rasûlullah (a.s)’ın ayrılığından (ve bu işaret yollu vefat haberinden) dolayı Muaz (r.a) ağladı. Sonra Rasûlullah (a.s) geri dönüp, Medine’ye yönelerek:

“Benim için insanların en evlâsı (en yakını) her kim olursa olsun, nerede bulunursa bulunsun, muttaki olanlardır.” buyurdu.( Ahmed, Müsned, V, 235; Ali el-Muttakî, Kenz, III, 91.)

Allah Resulüne olan sadakati ve sevgisi İran asıllı Selman-ı Fârisî Hz.lerini Ehl-i Beytin içine katmıştır. Selman (r.a) İslâm’a girişiyle ve Hendek harbindeki ince siyaseti ile bütün ashabın gönlüne girmişti. Muhacirler: “Selman bizdendir.”diye onu kendileri gibi görmüşlerdi. Ensâr ise: “Hayır, aslında Selman bizdendir.” diye ona sahip çıkmak istemişlerdi. Allah Resûlü (s.a.v) bizzat araya girdi ve: “Selman bizdendir; Ehl-i Beytimizdendir”

 
(Ibnu Sa’d, Tabakât, IV, 83; Muhammed eş-Şâmî; Sübülü’1-Hüdâ, IV, 365.) buyurarak, onu has dairenin içine aldı; kıyamete kadar hayırla anılacak grubun içine kattı.

İman, sevgi ve takva yolunda hizmet ile herkes bu şereften bir derece pay sahibi olabilir. Bu kapı herkese açıktır. “Allah’ın dostları ancak muttakilerdir.” (Enfal/34) âyeti nazil olunca, Hz. Resûlullah (s.a.v): “Benim dostlarım ancak muttakilerdir.” (Hâkim, Müsterdek, II, 328; Ibnu Kesir, Tefsir, IV, 51) buyurarak, işin esâsının iman ve takva olduğunu belirtti.

 

Bir kimse, hem Allah Resûlünün temiz nesebine, hem de edebine vâris ve sahip olursa, o nur üstünü nur olur. Böyle olduğu için, geçmişte ve günümüzde, takva imamlığını en liyakatli şekilde temsil eden onlar olmuşlardır. Yani, irşad kutubluğu, Ehl-i Beytin şerefli mensubu ariflere nasib olmuştur. Bu, Allah Rasûlü’nün (s.a.v) kıyamete kadar devam eden nübüvvetinin bir tezahürüdür. Velâyet, nübüvvet mucizesinin bir devamıdır ve bu nur en parlak şekilde o nübüvvetin sahibi Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimiz’in evlâtlarında zuhur etmiştir ve hâlen de etmektedir.

 

Allahım! Bizi Ehl-i Beyt sevgisiyle yaşat ve o sevgi içinde hasret. Bizi takva ile şereflendir; rızâ ve cemâlinle sevindir. Âmîn, bi hürmeti Seyyidi ‘1-Mürselîn. Velhamdü lillahi Rabbilâlemin.

ŞAHADETİN ÜMMETE MESAJI – ON MUHARREM

 Hz.HÜSEYİNİN r.a yezit in  kahbeliğine karşı yiğitçe şaha kalktığı gün.O candan geçmiş çoktan canana kavuşmak için, kahbelere kıyamete kadar unutamıyacakları darbeyi vurdu Hz.HÜSEYİNİN.Duruşu şu manaya geliyordu  “Ey yezit satılmış ordundan korkmuyorum.Sizler ve tağuti güruhunuz beni ve ehlibeytimi yolumdan ve inancımdan döndüremez.

 

Ey HÜSEYİN r.a. Selam sana ve ehlibeytine senin duruşun bizlere bugün ışık oldu önümüzü aydınlatıyor.Senden ve  duruşundan cesaret ve ilham alıyoruz.Yiğit Müslümanlar bugün Filistin de,Suriye de,Çeçenistan da,Keşmir de.,Doğu Türkistan da,Balkanlarda,Afrika da v.s.Kahramanca kıyama kalkmışlar. Yezidi inanca karşı mücadele veriyorlar.

 

Ey HÜSEYİN r.a. Senin mübarek kanın kerbela da aktı kıyamete kadar Düyanın her yerinde mücahitlerin kalbinde kıyam ateşiyle yeşerdi.Bu cesaretin kaynağı sensin o şanlı şahlanışındır..

 

Ey HÜSEYİN r.a.Osmanlının ruhunda sen vardın,senin ateşin Osmanlıyı cihan şumul imparator yaptı.Bütün mazlumların umudu oldun.Mağdurlar senden cesaret alıyor.Kahbeler,korkaklar,tağutiler bir,bir yıkılıp tarihin çöplüğünde yerlerini alıyorlar.

 

Ey HÜSEYİN r.a. yezitler ölmedi şekil değiştirdi,bukalemun oldular.Kimi yerde sureti haktan gözüküp çaldılar,kimi zaman din alimi olup seni unutturarak insanları uyutmaya kalktılar.Tarihi katledip mazlumu zalim,zalimi de mazlum göstermek istiyorlar.yezidin soyunu aklamak için kerbela geçmişte yaşandı bu gün onu kaşımanın ne anlamı var diyerek yezitleşiyorlar.

 

Ey HÜSEYİN r.a.Bu gün yezitleri test etme zamanı herkesin içi dışına on muharremde çıkıyor..yezitler meğer nede çokmuş önümüz de arkamızda yanlarımızda yezit kaynıyor.Hiçbiri bizi korkutmuyor.Çünkü sen varsın,şanlı direnişin var.Asıl kortuğumuz içimizde gizlenen yezitleşen nefisler…

 

Ey HÜSEYİN r.a.İnsanlar ehli dünya oldular,dünya malına.lükse kapıldılar.Kanaat kalmadı,istekler bitmiyor,bir versen iki,üç istiyorlar.yezitleşiyorlar .yezitin babası muaviye onunda babası ebusüfyana dünya hırsı  bu katliamları yaptırdı..ebu süfyan ve hint Hz.Hamzayı  torunu yezit gibi hunharca şehit ettirmedimi kiralık katili vahşiyi tutarak..muaviye  o da Hz.ALİ ile sıffinde şavaşmış VEYSEL KARANİ r.a başta olmak üzere doksan bin sahabenin ölümüne sebep olmadımı.Ayrıca vahametin daha büyüğü Hz.HASAN r.a. efendimizi zehirleterek şehit ettirmedimi kiralık katiline.Süfyanilerin geni kabile dayanıyor.Ademin oğlu kabil kıskançlıktan  kardeşi habili öldürmüştü ilk kanı akıtan adam.

 

Ey HÜSEYİN r.a.yezitler ne kadar çoğalsa da vallahi hiç kormuyoruz artık ehlibeyit aşıkı hakiki Müslümanlar her gün daha da çoğalıyorlar.Onlar nuhun gemisine binmeye namzetler.Anadan  yardan  evlatdan  maldan  geçmeye hazırlar.Canımız sana,yoluna ceddine binlerce defa feda olsun…CAN HÜSEYİN….Bu ten bu canda olduğu müttetce senin direnişini takip etmeğe devam edeceğiz.Seni ve şahadetini her zaman anlatacağız.yezitleri bir bir teşir edeceğiz.SANA AŞIK, SANA MÜŞTAK GENÇ NESİLLER YETİŞİYOR.

 

Ey HÜSEYİN r.a.Yaktığın meşale kıyamete kadar yanmaya devam edecek.Bu meşalede doğruluk -aşk var-ehlibeyte sevgi var-dünya ve içindekine tapınma yok-terki terk var.ölmeden evvel ölmek var.-çalmadan,çırpmadan helalından kazanmak var.para ve dünya sevgisi gönüle girmiyecek-çünkü o gönülde ALLAH-RESULÜ VE EHLİBEYTİN SEVGİSİ VAR.BUNLARI, SEVENİ SEVERİZ Bİ İZNİLLAH……

 

Ey HÜSEYİN r.a. lanet olsun sana ve ehlibeytine kalkan ellere.Lanet olsun yezit ve sevenlerine….

 

Ey HÜSEYİN r.a.süfyani güruhu olmasaydı ne Hz.HASAN nede Kerbela olayı olmuyacaktı İslam ümmeti ehlibeyt efendilerimiz tarafından idare edilecekti ta ki kıyamete kadar.Ümmet bu idarede cenneti dünyada yaşayacaktı.Ümmette fakir olmayacaktı zekatı gayri müslümlere verecektik.Geçim derdi olmayacak,insanlar ibadetin doruğunda yaşayacaklardı.Adalet tecelli edecek kimse kimseyi ezmiyecekti.Kurta koyun ta o zamanda yan yana yaşayacaklardı.KurakLık,kıtlık ve şavaşlar olmayacaktı.TIPKI Hz.MEHDİNİN ZUHURUNDAKİ BOLLUK TA OZAMANDAN BAŞLIYACAKTI.


 Ey HÜSEYİN r.a.Bu yezidin soyu bu ümmetin geleceğinide gasbettiler.Şeytanı lanet nasıl bütün insanların yaptığı günaha ortaksa.kabilde kıyamete kadar dökülen kanlara ortak.süfyanı muaviye bin yezitte kıyamete kadar bütün insanların suçuna ortak


 Ey HÜSEYİN r.a.Bu mübarek günde unutma bizi.Kim can endişesinden sıyrılırda.Canan uğrunda can verecek teslimiyete erişirse o Hüseyinle kerbelaya yürümektedir.Haksızlık karşısında direnmenin aşılmaz dağıdır kerbela.Allahım şu hedayı kerbela hürmetine bizi bağışla……


 Ramazan geldi yine sarı sıcaklarda. Ne de güzel geldi. Ramazan gitti. Ne de mahzun gitti. Oruçluyken belki de uzun gün boyu en çok suyu aradık. Suya hasrettik gün boyunca. Bir bardak soğuk su… Kerbela Çölünde Hüseyin de hasret kalmıştı bir bardak suya. Zulme başkaldırıdaki, kıyam orucundaki Hüseyin. “Kim bir bardak soğuk su içerse beni hatırlasın. Kerbela’yı ansın.” diyordu Hz. Fatıma’nın ciğer paresi, şehitlerin şahı Hüseyin. Aliyyü’l Mürteza’nın göz nuru Hüseyin. Kerbela çölünde susuz kalmıştı Hz. Resul’ün torunu. Cennet çocuklarının efendisi Hüseyin Kerbela’da bir bardak suya hasret… Sular sızılar Kerbela’dan beri. Sular sızılı…


 Kerbela… Tarihin yüreğinde derin bir sancı. Zaman denen ulu kâtibin kalemindeki bir ince sızı. Yürekleri dağlayan, yüreklerin dağlandığı çığlık. Arş-ı âlâyı kaplayan ve hiç dinmeyecek olan çığlık. Yerin, göğün, vicdanın, vicdanı olanların en derinden sarsılışı. En derinden titreyişi insanlığın. İnsanlığın yüreğinde durmadan, durmaksızın kanayan yara. Ümmet-i Muhammed’in bilincinden sızan kan. Ümmetin gözünden her dem akan yaş. Bir uzun yas. Bir kanlı gözyaşı…

 

Kerbela… Boğazda düğümlenen hıçkırık. Kalemin, kâğıdın bile anlatmaktan hicap duyduğu büyük dramımız. Evladı Haydarın gönlümüzü paramparça eden serencamı. Gönül zembereğinin darmadağın olduğu an. “Gözel Ağam Huseyn” in, Peygamberler Şahı’nın dizinin dibinde yetişen Hüseyin’in şehadet şerbetini nuş ettiği bela çölü. Zalimliğe, haksızlığa, adaletsizliğe, her türlü iktidar oyununa isyanın, başını seve vermenin adıdır Kerbela. İnancın derin çığlığının bir isyan çağlayanına dönüştüğü yerdir orası. Evladı Ali’den, Ehl’i Beyt’in mazlumlarından bir damla suyun sakınıldığı utancın tarihin dört yanına sindiği yerdir Kerbela.

 

Hz. Hüseyin. Resul-i Ekrem’in ciğerparem dediği sevgili torunu. Kerbela’da aklın, vicdanın izanın kabul edemeyeceği türlü işkencelerle, açlıkla, susuzlukla şehit edilen Ehli Beyt’in nazlısı. Kerbela’da kanla sınanan Hamse-i Âl-i Abâ… Kerbela Çölü’nde bedeni kılıç darbeleriyle şerha şerha yarılan peygamber torunu.


“Düştü Huseyn atından Sahrayı Kerbela’ya/ Var Cibril haber ver Resul-i Enbiya’ya” diyordu Kazım Paşa. Düştü Huseyn… Huseyn… Ay vurur Kerbela yazılarına geceleyin. Hüseyin’in kanıyla sulanmış Kerbela yazılarına. Ayın şavkı düşer kan kızıllığına. Ayın şavkı düşer kandan bir derya olmuş Kerbela’ya. Hüseyin’in dudakları kurumuş susuzluktan. Yezit’in yüreği zalimlikten… Yezit’in yüreği…

 

Bir seher yeli eser Kerbela yazılarından. Bir seher yeli… Hüzün makamında… Hüzün… Bir turna olup uçar Hüseyin. Kanadı kırık bir turna… Gelir konar yüreğimize hüzün makamında. Gelir konar… Yanar kavruluruz Hüseyin’in ateşinde. Yanar kavrulur… Yanarız Ortadoğu’da. Yanar Ortadoğu… Yanmak imiş yazgımız. Yanmak…


 Zaman, ateşten bir ırmaktır Ortadoğu’da. Ateşten bir ırmak... Sular dindirmez susuzluğumuzu. Sular susuzluğumuzu… Yandıkça yanarız. Yandıkça yanar… Sular kandan akar. Sular kandan… Kandırmaz sular susuzluğu. Sular susuzluğu…


Mazlumlar Şahı Huseyn binlerce yıl öteden dinmeyen bir sızıyı sesler. Coğrafyamızın kaderini… Acının sevinçle, sevincin gözyaşıyla, gözyaşının kanla karıldığı coğrafya… En çok ta mazlumların, gariplerin yüreğinin sızladığını…


Hz. Hüseyin bir çağrıdır bize çağlar ötesinden. “Şehadet bir çağrıdır.” O’nun serüveni bir folklorik öğe, bir mitolojik metin değildir. Bütün canlılığıyla yaşayan, bize örneklik teşkil eden bir hayattır. Zulme, tuğyana, sömürüye isyandır O’nun mesajı. Hüseyin’i merkeze almak mücadeleyi, direnişi göze almak demektir. O zalimliğe boyun eğmemiştir. Kanıyla ödemiştir kutlu mücadelesinin bedelini. O’nun öğretmeni Hz. Muhammet’tir. O’nun rahlesi tedrisinden geçmiştir. Bir çocuk nasıl yetişirse öyle yaşar. Şehadet kültürüyle yetişen zulme itaat etmez. Zalimi alkışlamaz. O’nun hayatını bir masal metnine dönüştürmek, mücadelesinin özünden koparmak O’nu ikinci kez katletmek anlamına gelir.


 “Kim bir bardak soğuk su içerse beni hatırlasın. Kerbela’yı ansın.” demişti Hz. Hüseyin. Her su içtiğimizde analım O’nu. Hatırlayalım cennet çocuklarının efendisini.

Selam olsun O’na ve Kerbela mazlumlarına!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Tüm GÜNCEL MESELELER