Hz.FATIMA-HZ.ALİ VE EHLİBEYT
Canibim.Com

Hz.FATIMA-HZ.ALİ VE EHLİBEYT - Canibim.Com

                                               EHLİBEYTİ SEVMENİN GEREĞİ-2



 

Hz. Resûlullah’ın (s.a.v) gerçek âşığı Ebû Bekir Sıddîk (r.a) demiştir ki:

“Resûlullah’m Ehl-i Beytini sevip memnun ederek Resûlullah’ın (s.a.v) hatırını gözetin. Vallahi, Resûlullah’ın yakınlarının haklarını korumak, benim için kendi yakınlarımın haklarını korumaktan daha sevimlidir.” (Buhârî, Fedâi12.)



Hz.Resûlullah(s.a.v)Efendimizbuyurmuşturki;



“Sizin en hayırlınız, benden sonra Ehl-i beytime karşı en hayırlı davranan kimselerdir” (Hâkim. Müstedrek, III, 311; Ebû Ya’lâ, Müsned, No:5924)



“Allah’a yemin ederim ki, bana ve ehl-i beytime buğzeden ve bizi kızdıran kimse, muhakkak cehenneme girer.” (Hâkim, Müstedrek, III, 150; ibnu Hıbbân, el-Ihsân,XV,435.(No:6978).)



“Ehl-i Beytim Nuh’un gemisi gibidir; ona binen kurtulur; uzak duran boğulup helâk olur.” (Hâkim, Müstedrek, III, 151; Ahmed, Müsned, III, 157; Tabarânî, el-Kebîr,No:2636-2638.)



“Rabbim bana, Ehl-i Beytim içinde kim Allah’ın birliğini ve benim peygamberliğimi kabul ederse ona azap etmeyeceğini vaadetti.”(Hâkim, Müstedrek,III,150.)



Şu;hâdis’den,ibret,alalım:

Ashabın hafız ve ileri gelen âlimlerinden Zeyd b. Sâbit’e (r.a) binmesi için bir hayvan getirildi. Abdullah b. Abbas (r.a) hemen üzengisini tutup binmesine yardımcı olmaya çalıştı. Zeyd (r.a), “Ey Resûlullah’ın amcaoğlu, lütfen böyle yapma,üzengiyibırak!”dedi.İbnAbbas(r.a):



“Biz âlimlerimize ve büyüklerimize karşı böyle davranmakla emrolunduk” dedi. Bunun üzerine Zeyd b. Sabit (r.a), “Elini bana verir misin?” dedi ve İbn Abbas elini uzatınca onu öptü ve, biz de Hz. Peygamber’in ehl-i beytine karşı böyle davranmakla emrolunduk” dedi. (lbnu Abdilberr, Beyâni’1-tlm, I, 127; Kandehlevî, Hayâtu’s-Sahâbe, II, 440. Son kısmı hâriç bkz: ibnu Hacer, el-lsâbe, No:2888;(Beyrut,1995);Hâkim,Müstedrek,III,423.)



Müfessir İbn Kesir (rah) demiştir ki: “Ehl-i Beyte karşı hayır tavsiyede bulunan, onlara karşı iyiliği, hürmet ve ikramı emreden kimseyi yadırgamayız. Çünkü onlar tertemiz bir zürriyetten gelmektedirler. Onlar, övünme, nesep ve itibar yönünden yeryüzündeki en şerefli hanenin evlâtlarıdır. Özellikle Hz. Rasûlullah’ın şerefli sünnetine tâbi olan ve ondan hiç ayrılmayan Ehl-i Beyt, bu hürmet ve hizmete en lâyık kimselerdir. Çünkü Efendimiz (s.a.v) sahih bir hadisde;



“Size iki tane hukuku ağır emanet bırakıyorum. Birisi Allah’ın Kitabı, diğeri de Ehl-i Beytimdir. Kur’an ve Ehl-i Beytim, kıyamette havzın başında bana kavuşanakadarbirbirindenayrılmayacaktır”
buyurmuştur.(IbnuKesir,Tefsir,VII,201.(Riyad,1997))



MüfessirlerimamıFahruddiner-Râzî(rah.)demiştirki:



“Resûlüm onlara de ki: Ben bu davetime karşılık olarak sizden bir karşılık ve ücret beklemiyorum; sadece yakınlarıma sevgi göstermenizi istiyorum” âyet-i kerimesi (Şûrâ/23) Resûlullah’ın (s.a.v) Eh-i Beytini ve Ashabını sevmenin vacip olduğunu göstermektedir.

 

 Allah Resûlü (s.a.v) sahih hadislerinde: “Fatıma benden bir parçadır; onu üzen beni de üzer” (Ibnu Kesir, Tefsir, VII, 201) buyurmuş, Hz. Ali’yi, Hasan ve Hüseyin’i sevdiğini belirtmiştir. Efendimizin sevdiği kimseleri sevmek, bütün ümmete vaciptir. Sonra, her namazın sonunda Hz. Peygamberin Ehl-i Beyti’ne salât ve selâm okunması, bütün ümmete emredilmiştir. Bu büyük bir makamdır; onlardan başka hiç kimseye nasip olmamıştır. Bütün bunlar gösteriyor ki, Hz. Peygamberin Ehl-i Beyti’ni sevmek vaciptir.

 

Bir hadiste: “Eh-i Beytim Nûh’un gemisine benzemektedir. Ona binen kurtulur; binmeyen,suda,boğulur”
buyrulmuştur.

Şu anda bizler, ilâhî teklif denizinde bulunuyoruz. Bu arada şüphe ve şehvet dalgalarıda devamlı bize çarpıp durmaktadır. Denizde giden bir kimsenin iki şeye ihtiyacı vardır. Birisi, kusuru bulunmayan ve içine su geçilmeyecek,şekilde,sağlam,bir,gemi.

Diğeri de, yön tayin edecek açık parlak yıldızlar. Bir kimse sağlam bir gemiye biner ve parlak yıldızlarla yönünü belirlerse, hedefine selâmet içinde ulaşır. Bunun gibi, biz ehl-i sünnet cemaatı da, Hz Peygamberin Ehl-i Beytinin muhabbet gemisine bindik ve gözlerimizi hidayet semasının yıldızları olan Ashâb-ı Kirama diktik; böylece yol alıyoruz. Bu durumda Allah Teâlâ’dan ümidimiz bizleri dünya ve âhirette selâmete ulaştırmasıdır. (Râzî, Tefsir-i Kebir, XXVII, 143.)

İmam Şafiî (rah.) başka bir sözünde Ehl-i Beyt sevgisinin farz olduğunu şöyle dile getirir:

“Ey Resûlulllah’ın Ehl-i Beyti! Sizi sevmek bize farzdır. Allah indirdiği Kur’an’da böyle emretmiştir. Size salât okumadan namaz kılanın namazının kabul olmaması, sizin için en büyük bir övünç kaynağıdır ve bu size kâfidir.” (MuhammedAfifez-Za’bî,Divânu’ş-Şâfii,72)



“Allah ve melekleri devamlı Peygamber’e salât ediyor; ey müminler siz de ona salât edin ve tam bir teslimiyetle selâm verin.” (Ahzab/56.) ayeti nazil olunca, Ashab’tan bazıları, Rasûlullah (s.a.v) Efendimize gelerek:

“Yâ Rasûlellah! Size nasıl selâm vereceğimizi biliyoruz, fakat size, Ehl-i Beytinize nasıl salât okuyalım?” diye sordular. Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdu:

Şöyle,deyin:

“Allahım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âline (ailesine ve zürriyetine) salât et. Peygamberin İbrahim’e ve âline salât ettiğin gibi. Allahım! Efendimiz Muhammed’e ve onun âline (ailesine ve zürriyetine) bereket ihsan et, onları mübarek kıl. Peygamberin İbrâhim’e ve âline bereket verdiğin gibi.” (Buhârî, Ehâdisü’l-Enbiyâ, 10; Müslim, Salat, 65-69.)

 

Bu ayet ve hadislerden hareketle İmam Şafiî (rah), namazın son oturuşunda Efendimize salât okumayı namazın farzlarından saymıştır. Getirilecek salâtın en kısasının, tercih edilen görüşe göre “Allahümme salli alâ Muhahemmedin ve âlihi” olduğu belirtilmiştir. (Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, I, 270 (Beyrut, 1997. Tahriçli Baskı); Zuhaylî, el-Fıkhu’l-Islâmî ve Edilletühû, I, 670.)Yukarıda geçen sözle bu kasdedilmiştir.

 

Meşhur şair Ferazdak, Ehl-i Beyt’ten Zeynelâbidin’i tanıtırken bir beytinde şöyle söyler: “O öyle bir ailedendir ki, onları sevmek din, onlara buğzetmek küfürdür. Onlara yakınlık kurtuluş ve emniyettir.” (Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, III, 139; IbnuHacerel-Heytemî,es-Savâiku’l-Muhrika,II,574)





AHİR ZAMANDA GELECEK VE İSLÂMIN İZZETİNİ ÂLEME GÖSTERECEK OLAN Hz.MEHDÎ-D(a.s),EHL-İBEYTTENBİRZATOLACAKTIR



Rasûlullah(s.a.v)Efendimiz,buyurmuştur,ki:

“Dünyada kıyametin kopmasına bir gün de kalsa, muhakkak Allah o bir günü Uzatacak ve benim Ehl-i Beytimden birisini ortaya çıkaracaktır. Onun ismi benim ismime, babasının ismi de babamın ismine uyar. Daha önce zulüm ve haksızlıkladoluolanyeryüzünüadaletledoldurur.”
(EbûDâvud,Kitâbu’l-Mehdî,4;-Tirmizî,Fitcn,52.)



“Mehdî benim sulbümden Fâtıma’nın evlâtlarından gelecek birisidir.” (Ebû Dâvud,Kitâbu’l-Mehdî,6;Ibnu-Mâce,Fiten,34)



“Mehdî benim Ehl-i beytimdendir; o açık alınlı ve kıvrık burunludur. Daha önce zulüm ve haksızlıkla dolu olan yeryüzünü adaletle ve doğrulukla dolduracak ve yedi sene hüküm sürecektir.” (Ebû Dâvud, Kitâbu’l- Mehdî, 6.)

“Âhir zamanda Ehl-i Beytimden çıkacak ve müminleri toplayacak olan kimseye yardım etmek, davetine uymak her mümine vaciptir. ”
(Ebû Dâvud, Kitâbu’l-Mehdî, 12; Ali Nasıf, et-Tâc, V, 344)

“Ehl-i Beytim yeryüzündekiler için bir emniyettir. Onlar gidince, yeryüzündekilerin sonu gelir; kıyamet kopar.” (Taberânî, el-Mu’cemu’s-Sağîr, no:318,el-Evsat,IV,204.)



MANEVÎ NESEB VE İMAN BAĞI İLE RASÛLULLAH (s.a.v) EFENDİMİZE BAĞLI OLAN MUTTAKİLER DE EHL-Î BEYTTEN SAYILMIŞTIR. ONLARI SEVMEK TE VACİPTİR



Bu,konuda,Rasûlullah(s.a.v)Efendimiz,buyurmuşturki:

“Bütün muttakiler, Muhammed’in âlidir (ehl-i beytidir.)” (Ali el-Muttakî, Kenzü’l-Ummâl,III,89;(No:5624);Heysemî,Mecmau’z-Zevâid,X,
269.)”Ehl-i Beytimden bazıları kendilerinin bana insanların en evlâsı (en sevgilisi) olduğunu düşünüyorlar. Hâlbuki durum öyle değildir. Şüphesiz benim içinizdeki dostlarım, muttakilerdir. Onlar (nesep ve yer olarak) kim olursa olsun, nerede bulunursa bulunsun, değişmez.” (Taberânî, el-Mu’cemu’s-Sağîr, no: 318, Deylemî, Müsncd, I, 287 (No:904))

 

Rasûlullah (a.s), Muaz b. Cebel’i Yemen’e gönderirken, onunla birlikte uğurlamaya çıktı. Kendisine tavsiyelerde bulundu. Muaz (r.a) binekte, Rasûlullah (a.s) ise yerde yaya yürüyordu. Uğurlama yerine geldiklerinde Efendimiz(a.s):

 

“Yâ Muaz! Belki bu seneden sonra benimle burada karşılaşıp görüşemeyeceksin !”
buyurdu. Rasûlullah (a.s)’ın ayrılığından (ve bu işaret yollu vefat haberinden) dolayı Muaz (r.a) ağladı. Sonra Rasûlullah (a.s) geri dönüp, Medine’ye yönelerek:



“Benim için insanların en evlâsı (en yakını) her kim olursa olsun, nerede bulunursa bulunsun, muttaki olanlardır.” buyurdu.( Ahmed, Müsned, V, 235; Ali el-Muttakî, Kenz, III, 91.)

 

Allah Resulüne olan sadakati ve sevgisi İran asıllı Selman-ı Fârisî Hz.lerini Ehl-i Beytin içine katmıştır. Selman (r.a) İslâm’a girişiyle ve Hendek harbindeki ince siyaseti ile bütün ashabın gönlüne girmişti. Muhacirler: “Selman bizdendir.”diye onu kendileri gibi görmüşlerdi. Ensâr ise: “Hayır, aslında Selman bizdendir.” diye ona sahip çıkmak istemişlerdi. Allah Resûlü (s.a.v) bizzat araya girdi ve: “Selman bizdendir; Ehl-i Beytimizdendir”
(Ibnu Sa’d, Tabakât, IV, 83; Muhammed eş-Şâmî; Sübülü’1-Hüdâ, IV, 365.) buyurarak, onu has dairenin içine aldı; kıyamete kadar hayırla anılacak grubun içine kattı.

 

İman, sevgi ve takva yolunda hizmet ile herkes bu şereften bir derece pay sahibi olabilir. Bu kapı herkese açıktır. “Allah’ın dostları ancak muttakilerdir.” (Enfal/34) âyeti nazil olunca, Hz. Resûlullah (s.a.v): “Benim dostlarım ancak muttakilerdir.” (Hâkim, Müsterdek, II, 328; Ibnu Kesir, Tefsir, IV, 51) buyurarak, işin esâsının iman ve takva olduğunu belirtti.

 

Bir kimse, hem Allah Resûlünün temiz nesebine, hem de edebine vâris ve sahip olursa, o nur üstünü nur olur. Böyle olduğu için, geçmişte ve günümüzde, takva imamlığını en liyakatli şekilde temsil eden onlar olmuşlardır. Yani, irşad kutubluğu, Ehl-i Beytin şerefli mensubu ariflere nasib olmuştur.

 

 

 Bu, Allah Rasûlü’nün (s.a.v) kıyamete kadar devam eden nübüvvetinin bir tezahürüdür. Velâyet, nübüvvet mucizesinin bir devamıdır ve bu nur en parlak şekilde o nübüvvetin sahibi Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimiz’in evlâtlarında zuhur etmiştir ve hâlen de etmektedir.



Allahım! Bizi Ehl-i Beyt sevgisiyle yaşat ve o sevgi içinde hasret. Bizi takva ile şereflendir; rızâ ve  cemâlinle sevindir. Âmîn

 

 

NOT: Allahım bize ehlibeyti anlatan sevdiren Ahmet Canip efendiden sonsuz razı olsun…amin

 

 

 

 



                        HZ.FATMA (RA)’NIN DİĞER İSİMLERİ VE MANALARI

 

 

1-Fatma isminin manası ; Şirkten ayrı düştü,uzak düştü,şerden uzak manasına gelir.

 

 

2-Fatmayı onlar anlayamadılar.

 

 

3-Emetullah denir.

 

 

4-Zehra;Nur,ışık demektir.

 

 

5-Sıddike; Sadıklığın en üstün hali.

 

 

6-Mübareke; Bereketli,çok faydalı (Kefser suresi) buna işaret ediyor. “ Ömrümüz faydanız kadardır.”

 

 

7-Tahire; Pak demek,hem temizdir,hemde temizleyicidir,”su gibi”

 

8-Betül; Kopmak,Allah’dan gayrı bütün bağlantılardan kopmak.Yalnız Allah’a dönmek.

 

 

9-Muhaddesa; Allah’a talebe olmak.

 

 

10-Zekiyye; Temizleyen.

 

 

11-Raziye ve Merziye; Razı olan ve razı olunan.”Allah onun her halinden razı olmasıdır. O kimseden razı ise; Allah’da ondan razıdır.

 

 

12-Ümmi Ebiha; Babasının anası demek. ( Ebu cehil Peygamber Beytullahda namaz kılarken hayvan işkenbesini Peygamberin başına döktü.Hz.Fatıma buna büyük tepki gösterdi.Evde Peygamberin üstünü bir anne şefkati ile temizledi.”Ümmi Ebiha “ Kur’ani isimdir.

 

 

 

                        Hz.FATIMA VE Hz.ALİ AİLE İLİŞKİLERİ.

 

 

1-Biz Ali ile evlendiğimizde  ölene kadar bir birimize hiç yalan söylemedik.

 

 

2-Bir birimizi ölene kadar hiç incitmedik. Hz. Ali’yi doğru bulmadığı şeye hiç zorlamadım.

 

 

3-Biz evliliğimiz boyunca hiçbir zaman münakaşa veya kavga etmedik. Eve eli boş gelsede ,neden bir şey getirmedin evde hiç yiyecek yok git çalış al gel vs. demedim.

 

 

Bir defasında Fatma validemiz Hz.Ali’den çocuklar “Hz.Hasan ve Hz. Hüseyin hurma istiyorlar alırmısın dedi. Hz. Ali akşam eve dönerken pazardan hurma aldı yolda bir yaşlı adam önüne çıkıp şeyhen lillal çok acım dedi Hz.Ali efendimizde çocuklara aldığı hurmayı o yaşlı adama hepsini verdi.

 

 

Başkada parası olmadığı için eve eli boş döndü,olanları Hz. Fatıma’ya anlattı.Hz.Fatıma üzülme ya Ali Vallahi sen eve daha gelmeden biz sanki hurma yemiş gibi doyduk dedi.

 

 

 

Sabah namazından sonra Hz.Ali olayı Peygamberin (sav) sorması üzere olayı anlattı.Hz.Peygamber (sav) Ya Ali o yaşlı adam kimidi bilirmisin? Cebrail (as.) idi.Allah senin bu davranışını ayetle bildirdi dedi.”

 

 

 

Peygamberimiz (sav) Dünyada yalnız Fatıma (kızı) içeri girince kıyam yapardı (ayağa kalkardı) kızı Fatıma’ ya onu kendi oturduğu mindere oturturdu. Ümmi Ebihasına .

 

 

 



- DERGAHLARDA MUHARREM AŞURESİ VE USUL

 

Aşurelik malzeme akşamdan hazırlanır, fasulye ve nohut kabuklardan çıkarılır. Bunun manası dervişin dünyalık masivâ elbisesinden çıkarmaya delalettir.

 

 

Sabah namazında ocak uyandırılır aşure malzemesi besmelelerle kazana konur.

 

 

Her malzemeye bir Fatiha suresi okunur. Bütün malzeme kazana konduğunda, Canip Efendi kazanın kapağını besmele ile kapatır. Sonra kazanın başında bir müddet zikir yapılır. Kazan kaynarken Mülk, Yasin-i şerif ve Fetih suresi okunur. Kazanın kapağında biriken buhar damlaları gözlere sürülürse şifa olur.

 

 

Efendi hazretleri her aşure şöleninde dergâhın mihrabına ip gerer, bütün icazetlerini asar ve dervişe gösterir. Zikirden sonra bu icazetler salâvatlarla niyaz edilir.

 

 

İcazet gösterme şöleni yılda bir defa aşure de yapılır. İcazeti göstermekteki maksat dervişin şeyhinin diplomasını bizzat görmesidir. ki ,sahtelerle hakikiler ayrılsın.

 

 

Sonra yer sofraları kurulur, sofra üzerine tahta kaşıklar hepsi kıbleye bakacak şekilde ve ağızları açık biçimde dizilir. Efendi kaşıkların ağzının açık olmasını dua hali, kapalı olmasını secde halinde diye tasvir eder.

 

 

Canip Efendi Muharrem ayı boyunca ve aşure günü, yeşil haydariyesinin iç tarafını dışa çevirir, kırmızı tarafını dışa getirir. Bu Hazreti Hüseyin’in (r. a.) şahadetini göstermek içindir.

 

Muharrem ayı boyunca ve aşure günü zikirler çok aşklı yapılmaz, mashar vurulmaz, Kerbela ile ilgili mersiyeler okunur.

 

 Muharrem’in ilk on bir günü veya 9, 10, 11. günü oruç tutulur. Bu oruçlar perhizli olur, etli sütlü iftar edilmez, cam bardakla su içilmez, tıraş olunmaz, aynaya bakılmaz, hanıma yanaşılmaz. Hüzünlü geçirilir, ibadete zikre ağırlık verilir. Bu ayda dergâhlarda derviş halvete girer.

 



Müslümanlar Muharremin ilk on gününde Hz.Hüseyin(r.a) şehid-i kerbela dan dolayı hüzünlü olurlar.İlk on günü oruç tutarlar bu oruçta ramazan ayındaki gibi fazla yemek çeşidi olmaz, bir çorbayla iftar yapılır.Su gereğinden fazla içilmez.İçilse de tas tercih edilir.Bardakta içecekse iki elin avucuyla kapatılır.

 

 

Koku sürülmez, aynaya bakılmaz, gereksiz yere sinek kaydı tıraş yapılmaz.Süslü püslü giyinilmez, mütevazi olunur, eğlenti yapılmaz.Kur'an'lar okunur, hatimler yapılır, tevhidler çekilir.



Bütün bu saydıklarım şuheda-ı kerbela Hz.Hüseyin(r.a) nın şahadetinden dolayıdır.Bunu yapmak Peygamber'e(s.a.v) olan saygı ve muhabbetten kaynaklanır.Bu oruçlar ramazan'ın alternatifi değildir.

 

 

Edep ya hu, her günümüz muharrem, her yer kerbela...Her anımız aşure.Allah(c.c) ümmeti, bu sıkıntılardan biran önce kurtarıp, huzur ve rahata kavuştursun İnşaallah.....

Selam ve dua ile...
Nevzat-Bursa

Tüm GÜNCEL MESELELER